16.GREENPEACE

                                                             


       Hazırlayan:Süreyya BURUCU 
                                                    
Greenpeace, çevreyi korumak ve barışı desteklemek için faaliyet gösteren bağımsız küresel bir örgüt olarak:
  • Gezegenimizin en büyük tehdidi iklim değişikliğine karşı Enerji [D]evrimini başlatmak
  • Tahripkar ve sorumsuz balıkçılık politikalarına meydan okuyarak ve deniz rezervleri ağı yaratarak denizlerimizi korumak
  • Dünyanın en eski ormanlarını ve bu ekosisteme bağlı yaşayan bitki, hayvan ve insanları korumak
  • Çatışmaların nedenlerini ele alarak, bütün nükleer silahlardan arınmak yoluyla silahsızlanma ve barış için çalışmak
  • Bugünün ürünlerinde zararlı kimyasalların kullanılmadığı zehirli maddelerden arınmış (toksiksiz) bir gelecek yaratmak
  • Genetiğiyle oynanmış organizmaları reddederek, biyolojik çeşitliliği korumak, sürdürülebilir tarımı desteklemek için çalışır.
  • Greenpeace, Avrupa, Amerika, Asya, Afrika ve Pasifik'te toplam 40 ülkede, 28 bölgesel veya ulusal ofisle faaliyet gösteriyor. Bağımsızlığını korumak için Greenpeace hiçbir hükümet veya şirketten bağış kabul etmez.
    Greenpeace 1971'de gönüllüler ve gazetecilerle dolu küçük bir tekneyle, Amerika'nın yeraltından nükleer test yaptığı yer olan Alaska'nın kuzeyindeki Amchitka adasına doğru yelken açtığı günden beri çevre sorunlarına karşı kampanyalar yürütüyor. "Tanıklık etme" ve "şiddetsiz eylem" geleneği ve gemileri hâlâ Greenpeace kampanyalarının vazgeçilmezidir.
    Greenpeace, bilimsel verilere dayanan kampanyalar yürütür.
    Çevreye karşı işlenen bir suça tanıklık etmek, kamuoyunun dikkatini çekerek suçu işleyenler üzerinde baskı oluşturmak amacıyla yapılan barışçıl eylemler; sabırla yapılan analizler, raporlar, basın açıklamaları, yetkililerle görüşmeleri içeren tüm çalışmaların 'vitrini'dir yalnızca…
    Greenpeace ayrıca, uluslararası anlaşmalara lobi etkinlikleriyle ağırlığını koyan, taslaklar öneren ve kabul ettirebilen az sayıdaki yetkin çevre örgütünden birisidir.
  • Biliyor musun, her saniye bir insan doğuyor. Belki aynı anda topraktan bir filiz daha çıkıyor, bir kuş yumurtasını kırıp dünyayı ilk kez görüyor, bir su kaynağı yer altındaki uykusundan uyanıp en yakındaki dereye doğru akmaya başlıyor. Yani, her yeni saniye yeni bir umut hayat buluyor. Üzerinde sürekli yeşeren umutlarla birlikte masmavi bir küre gibi parlayan gezegenimiz, karşılık beklemeden sahip olduğu her şeyi bizimle paylaşıyor. Böyle cömert bir güzelliğe zarar vermek yerine onu sevip korumak, insanın tercihi değil, iç güdüsü olmalı. İnsan dünyayla yaşam bağının olduğunu hatırlamalı.
  •                                                                 KÖMÜR
Dünyadaki karbondioksit salınımlarının %41'i kömürden kaynaklanıyor. Kömürlü termik santraller, çevresinden yaşayan tüm canlılara ciddi zararlar veriyor. Külle kaplanan topraklar, civa kirliliği, asit yağmurları, solunum hastalıkları, yaşamını yitiren madenciler...


                                ARAMIZDA GDO İÇİN DENEK OLMAYI KABUL EDEN VAR MI?
  • GDO, dünya ve canlılar üzerinde yapılan tehlikeli bir deney. Bu deney, sağlığımıza, toprağımıza, tohumumuza ciddi zararlar verebilir. GDO'lu yemlerle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt, yumurta gibi ürünler hala soframıza geliyor, GDO'lu pirinç, Mersin Limanı'ndan ülkeye giriş yapıyor. Tüm bunları kamuoyu ile paylaşıyor ve yürüttüğümüz kampanyalarla, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'na seslenerek, ülkemizi GDO'dan arındırmayı hedefliyoruz.
                                                                        NÜKLERR
  • Nükleer çocuklarımızın geleceğini radyasyona teslim etmek demektir. Çernobil ve Fukuşima'da yaşananları siyasi siyasi liderler göz ardı etmemeli. Almanya, İsviçre, İtalya, Japonya ve Belçika gibi bir çok ülke nükleer enerjiden vazgeçiyor. Türkiye'nin de bu değişime ortak olup geleceği yakalaması gerekiyor. Özellikle Mersin ve Sinop'ta yapılması planlanan nükleer santrallerden derhal vazgeçilmeli.
                                                         İKLİM İÇİN 'BİR DAKİKA'
İklim değişikliğinin etkilerini;eriyen buzullarda, parçalanan kutup kütlelerinde, çözülen permafrostta, ölen mercanlarda, yükselen su seviyelerinde, değişen ekosistemlerde, artan seller ve kasırgalarda ve ölümcül sıcak hava dalgalarında görebiliyoruz. Kuzeyin uzak bölgelerinde İnuitlerden ekvator yakınlarındaki ada sakinlerine kadar insanlar şimdiden iklim değişikliğinin etkileriyle boğuşuyor.

                                          ÖNEMLİ OLAN PETROL MÜ, YAŞAM MI?
Dünyanın kutbundaki buzullar, güneş ışınlarının çoğunu uzaya geri yansıtıyor ve böylece gezegenimizin serin kalmasını; tarım yapabilmek için gerekli olan iklimsel şartların sabit kalmasını sağlıyor. Buzulları korumak demek, aynı zamanda kendimizi korumak demek.

Oysa Kuzey Kutbu'nda ki buzullar yok oluyor. Hem de hızla! Son 30 yılda, Kuzey Kutbu'ndaki buzulların %75'ini kaybettik. Erimelerin başlıca nedeni, bizim kirli bir fosil yakıt olan petrolü bu denli tüketmemiz. İnsanlık tarihinde ilk kez Kuzey Buz Denizi, yakın gelecekte tamamen buzulsuz kalma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu eriyen buz denizinden petrol çıkarmaya çalışan sakar şirketler de cabası!

            SENCE İNSAN 6 DERECE DAHA SICAK BİR DÜNYADA YAŞAYABİLİR Mİ?
Enerji, yaşadığımız modern ekonomik sistem içinde en çok dikkat çeken sektör. Enerji ihtiyacını karşılamak için kömür gibi kirli enerji kaynaklarına yönelmekse, dünya atmosferinde aşırı düzeyde sera gazı birikmesine bağlı küresel iklim değişikliğine neden oluyor. Mevcut durum devam ederse, 2018'den sonra iklim değişikliğini durdurma şansımız olmayacak.

                                    Ormanların geleceği ne olacak?


Ormanlık alanları petrol boru hatları, enerji santralleri, petrol ve doğalgaz aramaları gibi işletmelere açan yönetmelik, bugün Resmi Gazete'de yayımlandı.
Bu düzenleme, öncelikle Anayasa’nın 56. Maddesi’nde yer alan Sağlıklı ve Dengeli bir Çevrede Yaşama Hakkı'na aykırı. Bununla birikte tabiatın ve çevrenin korunmasına ilişkin anayasal güvenceleri de ihlal ediyor. Yürürlükte olan Orman Kanunu'nun 17. maddesi, kirli enerji yatırımları dahil olmak üzere kamu yararı olması halinde ormanlık alanların yatırımlara açılmasına izin veriyor. Uygulamada ise, "kamu yararı", çevrenin, tabiatın, kültür varlıklarının korunması gibi üstün kamu yararı gözetilmeksizin, sadece sanayileşme ve kalkınma üzerinden yorumlanıyor. 

    Ormanlar hızla yok olabilir

Kısa bir süre önce yayınlanan Milli Park Yönetmeliği de aynı şekilde, kamu yararı kararına dayanarak, Milli Parkların yapılaşmasına olanak sağladı. Yaşam hakkı ile doğrudan bağlantılı olan çevrenin korunması üstün kamu yararıdır. Orman Kanunu'nun 17.maddesinin uygulanmasına yönelik bugün yayınlanan Yönetmelik, bu süreci daha da kolaylaştıran, hızlandıran bir yapı getiriyor. 
Tabiat ve kültür değerleri, herhangi bir araştırma ve izin süreci olmaksızın koşulsuz olarak üretim için yatırımcıya devredilemez. Bunun, enerji ve büyüme stratejisinin bir parçası olduğu açıkça görülüyor. Düzenleme, ormanların gözden çıkarılmasına neden olacak. Halihazırda Meclis’te bekleyen Tabiat Kanunu Tasarısı da ‘üstün kamu yararı’ maddesiyle aramaların önünü açıyor.

     Doğal varlıklar tehdit altında

Tüm dünyada bu tarz uygulamaların tepki çekiyor. Bu gelişme, kaya gazı ve petrol aramaları gibi son derece tehlikeli ve kirli madencilik faaliyetlerinin ormanlarda önünü açıyor. Bu teknolojiler hem pahalı hem de henüz ticari değerlerinin olup olmadığı bile bilinmiyor. Bugün Amerika’dan Bulgaristan’a, dünyanın dört tarafından bu uygulamalara karşı sivil toplum ve farklı organizasyonlar tarafından ciddi tepkiler var. Bu uygulamalar gerçekleştiği takdirde sadece doğal varlıklarımızı kaybetmekle kalmayacağız, aynı zamanda cebimiz de yanacak.


1 yorum :